Vaktiyle adamın birine, yüklü bir miras kalmıştı. Kalmıştı ya, mirasyedi olduğundan değerini bilmedi.
Har vurup harman savurdu. Hazıra dağlar dayanır mı? Kısa sürede tükendi serveti. Elinde avcunda bir şey kalmadı. Artık beş parasızdı, eskisinden daha yoksul ve çaresizdi.
Bu hal bu melaldeyken, Allah’a yakarmaya, gece gündüz ağlayarak dua etmeye başladı.
‘Ey büyük Allahım!’ diyordu, ‘bana mal verdin para verdin servet bağışladın. Ne var ki kıymetini bilmediğimden elimden çıkıp gitti.
Özrümü biliyor, senden bağışlamanı ve beni bu halden kurtarmanı diliyorum. Gani-yi Mutlak’sın, varlık senindir, bana bir zerresini ver ey Allahım, ya kurtar veya canımı al’
Günler böylece fakr u zaruret içinde geçip giderken, gözüne uykunun indiği nadir gecelerin birinde bir düş gördü.
‘Mısıra git’ diyordu rüyasındaki ses, ‘doğruca oraya git, seni bir define bekliyor, onu bulacak, kurtulacaksın’
Uyanır uyanmaz hazırlanıp düştü yola.
Günler sonra Mısır’a ulaştı. Gece gündüz demeyip dolaştı, araştırdı, sordu soruşturdu. Olmuyordu, yerini bilmediği defineyi bulmak imkansızdı. İzbelerde, viranelerde kaldı.
Bir gece, sokağın tenha bir köşesinde toptop olmuş otururken, ayak sesleri duydu. Biri geçiyordu. Beş parasızdı. Ondan sadaka istedi. Adam durdu birden. Mahalle bekçisiydi.
‘Sen de kimsin?’ dedi, ‘ne istiyorsun?’
‘Ben yoksul, çaresiz bir adamım’ diye cevap verdi, ‘Allah rızası için bir lokma ekmek istiyorum’
Bekçi tanımıyordu,
‘nerelisin sen?’ diye sordu.
‘Buralıyım’ deyince kuşkusu arttı.
‘Kalk’ dedi Bekçi, ‘benimle geliyorsun’
Yürürken,
‘şimdi bana doğruyu anlat, kimsin, derdin nedir?’ diyen Bekçi’nin sinirlendiğini görünce, herşeyi anlattı.
Antattıkça Bekçi’yi bir gülme almış giderek alay etmeye başlamıştı.
‘Ya demek rüya gördün, Allah Allah, ilginç, demek bir define varmış burda, çok ilginç, büyük bir defineymiş, eee, bulabildin mi bari?’
Adam, Bekçi’nin ilgilendiğini sanarak,
‘eğer işbirliği yaparsak’ dedi, ‘daha kolay daha çabuk bulabiliriz’
Bekçi alaycı bir şekilde gülerek,
‘senin’ dedi, ‘hırsız olmadığına inandım, ama bir şeye daha inandım, sen bir aptalsın.’
Adam,
‘bırak’ dedi, ‘ alay etmeyi, sana yeri tarif edeyim de birlikte bulalım’
Bekçi,
‘söyle bakalım’ dedi.
Adam,
‘bu evin karşısında yaşlı bir ceviz ağacı var, yanında eskiden tekke olan bir yapı, arkasında geniş bir bahçe, bahçede …’
Bekçi şaşırmıştı ama Adam’ın sözünü keserek çıkıştı,
‘yahu’ dedi, ‘hakikaten salaksın, şimdi bir an evvel şehri terket yoksa seni tutuklatacağım’
Adam korkuyla baktı yüzüne. Bekçi kararlıydı.
‘Tamam tamam’ dedi, ‘kızma, gidiyorum lakin pişman olacaksın’
Ardına bakmadan gitti.
Bekçi sevinç içindeydi,
‘demek’ dedi, ‘yıllardır bir hazinenin üzerinde oturuyormuşum da haberim yokmuş’
Koşarak gitti evine, eşini uyandırdı,
‘kalk’ dedi, ‘uyku zamanı değil, kalk zengin olduk’
Gömüyü buldular.