Bir Allah dostu bir tekkeye konuk oldu, bineğini ahıra bağladı. Eliyle eşeğin yemini, suyunu verdi. fakat tekkede yaşayan sufiler çok yoksullardı.
Bu yüzden eşeği satmaya karar verdiler. Eşeği sattıktan sonra parasıyla yiyecek alıp mum yaktılar.
‘Bu gece tekkede sema var, yemek var’ diye duyurdular. Misafirleri uzak yoldan gelmişti, yorgundu. Diğerleri onu böylece güzelce ağırladılar.
Sufi ilgiden çok memnun oldu. Sonra sema başladı. Semanın sonunda çalgıcı ağır ağır çalmaya başladı, bir yandan da,
‘eşek gitti, eşek gitti’ diyordu.
Sonra hepsi, misafir de, coşkulu bir şekilde sehere kadar,
‘eşek gitti oğul, eşek gitti’ diye sema ettiler. Sabaha karşı sema sona erdi.
Herkes dağıldı.
Misafir eşyalarını topladı. Yola çıkmaya hazırlanırken eşeğin yerinde olmadığını gördü. Hizmetçiye kızıp nerede olduğunu sordu. Hizmetçi ona olanları anlattı.
Sufi,
‘onların bu yaptıklarını neden gelip bana söylemedin, onlar buradayken bir şeyler yapabilirdim. Şimdi kimi bulayım ben?’ dedi.
hizmetçi bunun üzerine,
‘Vallahi defalarca gelip seni uyarmak istedim. Ama sen, eşek gitti oğul sözünü hepsinden daha hararetli söylüyordun. Ben de senin bu işi bildiğini ve kaderine razı olduğunu zannederek sana söylemekten vazgeçtim.’
Sufi,
‘herkes zevkle söylüyordu diye ben de onlara uydum.’