Ölüm meleği bir gün Süleyman peygamberin (as) huzuruna geldi.
Yanında bir gencin oturmakta olduğunu gördü.
Ona dikkatli dikkatli baktı. Şaşırmıştı.
Kendisine Ölüm meleğinin tuhaf tuhaf baktığını gören delikanlı korkuya düştü. Beti benzi attı, rengi sarardı soldu. Yüreğindeki korku ateşiyle, Süleyman peygambere dönerek,
‘ey Allah’ın elçisi’ dedi, ‘sen ki hükmünü Allah’ın izniyle rüzgarlara geçiren bir peygambersin. N’olur bulutlara buyur da beni derhal uzak bir ülkeye atsınlar. Ölüm korkusundan ölmek üzereyim.’
Süleyman aleyhisselam baktı ki delikanlının korkudan ödü patlıyor, bulutlara dönerek, onu İran’dan Hindistan’a taşımalarını söyledi.
Delikanlı ortadan kaybolunca, Azrail tekrar geldi.
Süleyman aleyhisselam,
‘ey kılıçsız kan döken’ dedi, ‘niçin o gence öyle baktın?’
Azrail,
‘ey Allahın elçisi’ diye konuştu, ‘tam o sırada bana Allah katından buyruk gelmişti. Onu üç günlük bir yerde, ta Hindistan’da bularak ruhunu kabzetmem emredilmişti. Burada, sizin yanınızda görünce şaşırdım. Buradan derhal üç günlük yola nasıl gidecek diye merak ettim. Rüzgar oraya götürünce ben de gidip canını aldım’