Kervan yolda konaklamış, gece olunca, muhafızlar başta olmak üzere herkes uykuya dalmıştı. Ölüm sessizliği çökmüştü üzerlerine. Çıt çıkmıyordu. Pusuya yatmış olan şakiler hareketlendiler. Tam zamanıydı. Kimsenin kılı kıpırdamıyordu. Uyuşmuş gibiydiler.
Kervanı soyup soğana çevirmek hırsızlar için sandıklarından kolay oldu.
Sabah kervancılar uyanınca, malların yerinde yeller esiyordu. Gece nöbet tutanları çağrırdı Kervancıbaşı.
‘Bir açıklamanız olmalı’ dediler.
Muhafızlardan biri,
‘hırsızlar götürmüş’ dedi.
‘Aferin’ dedi Kervancıbaşı, ‘peki nasıl olmuş bu, size rağmen?’
‘Ben’ dedi nöbetçi, ‘maalesef uyumuşum’
‘Harika’ dedi Kervancıbaşı, ‘neden uyudun?’
‘Bir süre bekledim, ortalık sessizdi, bir şey olmaz diye düşündüm’
‘Peki ben size tedbirli olun dememiş miydim?’
‘Demiştiniz ama…’
Kervancıbaşı, nöbetçiyi kervandan attı ama, tedbirin önceden alınması gerektiğini düşünerek kendi kendini suçladı,
‘tedbir dediğin önceden olmadıkça gereği yok’