Leyla sevdasıyla sarhoş olan ve benliğinden geçerek sahralara düşen Mecnun’a bir gün bir haber ulaştı, ‘Bu sabah Leyla filan yere gidiyor, acele ederse yetişebilir’
Cünun yani delilik çölüne düşmüş olan Kays durur mu haberi alınca…
Hemen bir deve buldu ve binerek mahmuzladı. Leyla nerede Mecnun orada olmalıydı. O’nun pervanesiydi çünkü, Leyla’nın ışığına koştu her zamanki gibi.
Devenin yeni doğmuş bir yavrusu vardı. Annesini geriden izliyor, yetişmekte güçlük çekiyordu.
Mecnun mahmuzladıkça hayvan hızlanıyor, yuları gevşetince de duraklıyor, yavaşlıyordu. Birinin aklı fikri ilerdeki Leyla’daydı, ötekinin gerideki yavrusunda…
Mecnun kendini yitirdiği zaman devenin adımları geri geri gidiyor, kendine geldiği zaman ilerliyordu.
Derken tuhaf bir şey oldu, Mecnun kendine gelmişti ama baktı, hala aynı yerdeydi.
Deveye,
‘yoldaş’ dedi, ‘ikimiz de aşığız. Ben Leyla’ya, sen yavruna. Birbirimizin yolunu kesiyoruz. Bu yoldaşlığa sığmıyor. Çünkü sen tene aşıksın, ben cana. Ayrılmamız gerek’